yalnızlıklarından mı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

SENSİZLİĞİN KARŞI YAKASI

Sensizliğin Karşı Yakası
          Fırtınalı bir hayatın içinde, batmamak için çabalayan eski bir sandal gibiyim. Güvenilir sandığım her limandan hatıra kalan çizikler, çürükler, kırıklarla doluyum. 

          Kendimi bulmaya çabalıyorum ama nerede? Belki de senin sesinde. Duyduğum anda içime doluveren o serinlik ve ruhumu saran çocuksu sevinçte.

          Bir türlü bulamadığım "ben" sürekli kendimle savaşlarım:

                    "Kim olduğunu bilmeden, çevrendeki herkesi yargılıyorsun. Seni gerçekten seven hangi kadın girse hayatına; içini saran saçma korkuya yenik düşüyorsun. Huzurlu bir aşkın seni tatmin etmediğini, sürekli yaralayan, kanatan ilişkilerin seni çektiğini bile itiraf edemiyorsun."

          Sonu olmayan didişmelerimle, soğuk karanlığın doldurduğu odamda cebelleşip duruyorum kendimle:
                    "Kimse anlamıyor beni; anlatmayı denesem mi?"

          Yok, yok, ben sensizliğin düşüncesinde bile boğuluyorum. Sıcacık konuşman ve tadına doyulmaz neşen benim yaşama sebebim gibi.

          Hep kaçardım, birisinin vazgeçilmezi olmaktan. Hiç kimseyi de hayatımda vazgeçilmezlik tahtına oturtmamıştım.

          Birden hayatıma girişin, öyle güzel bir sürpiz olmuştu ki, yalnızlık sahilinde bulduğum paha biçilmez bir inci bulmuş gibi hissetmiştim kendimi. İşte böylece, hissettirmeden, vazgeçilmezlik tahtıma oturuvermiştin.

                                                                    Sustun, sadece sustun
                                                                    Bunu hep yaptın sen
                                                                    Susuşların kimi zaman
                                                                    Kaçamak noktandı
                                                                    Kimi zaman da, en keskin yanıtın...

                                                                    Oysa, konuşsaydın, her cümlede gizli 

                                                                    ne gezegenler keşfedecektik.

          Sansürsüz aşkların devabilmez figüranları oldu. Yaşadıklarımız mı gerçek denilen  yoksa; kurgusal olumlamalarımız mı? Her şey senaryo dahilinde...

15/09/2012 - şiiradamı

Psikosomatik Sosyopat

       

          Bazı geceler kendimi koskoca alemde yalnız sanırım.

          Tolstoy'da böyle hisseder miydi acaba, Dostoyevski, Balzac, Chehov ve diğerleri. O romanları yazarken, yalnızlıklarından mı esinlenmişlerdir acaba? Peki benim yalnızlığım neden böylesine kara cahil. Hep karanlığını seriyor üzerime...

          Büyülü sözcükleri bir araya getirip, yürek yakan cümleler kurmak isterdim bende. İşte o zaman, bana ve yalnızlığıma dökülen yaşlar çoğalırdı. Kendi egomu daha çok pohpohlardım. Acaba, büyük yazarlar da böyle mi hissediyordu?

          Kurduğum her sözcükte bir ömre atıf yapıp; "bak, senin yaşadıklarını ben çok iyi biliyorum!" der gibi böbürlenmek isterdim. Bir sevinci anlatırken önce göklere çıkarabilmeyi, sonrasında onu çivi gibi yere çakmayı; bir aşkın büyüsünden bahsederken, birde ne kadar çirkef olduğunu anlatmayı; bir kahraman yaratıp, insanların içinde parmakla gösterilen birisi olmasını sağlayıp, kendi içinde iğrenç kişiliğinin kan emiciliğini anlatabilmeyi.

          Ne güzel olurdu, insanları kelimelerle sevindirip, kelimelerle hüzünlendirmek. Bütün sevinç kaynaklarını üç beş satıra bağlamalarını sağlamak. Ya da psikosomatik yanlarını bir bir deşifre etmek. Okuyan "bu adam beni nereden tanıyor?" düşündürmek. Yoksa ben yazım fenomenliğinin sosyopatı mıyım? şiiradamı