nostalji etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

SENSİZLİĞİN KARŞI YAKASI

Sensizliğin Karşı Yakası
          Fırtınalı bir hayatın içinde, batmamak için çabalayan eski bir sandal gibiyim. Güvenilir sandığım her limandan hatıra kalan çizikler, çürükler, kırıklarla doluyum. 

          Kendimi bulmaya çabalıyorum ama nerede? Belki de senin sesinde. Duyduğum anda içime doluveren o serinlik ve ruhumu saran çocuksu sevinçte.

          Bir türlü bulamadığım "ben" sürekli kendimle savaşlarım:

                    "Kim olduğunu bilmeden, çevrendeki herkesi yargılıyorsun. Seni gerçekten seven hangi kadın girse hayatına; içini saran saçma korkuya yenik düşüyorsun. Huzurlu bir aşkın seni tatmin etmediğini, sürekli yaralayan, kanatan ilişkilerin seni çektiğini bile itiraf edemiyorsun."

          Sonu olmayan didişmelerimle, soğuk karanlığın doldurduğu odamda cebelleşip duruyorum kendimle:
                    "Kimse anlamıyor beni; anlatmayı denesem mi?"

          Yok, yok, ben sensizliğin düşüncesinde bile boğuluyorum. Sıcacık konuşman ve tadına doyulmaz neşen benim yaşama sebebim gibi.

          Hep kaçardım, birisinin vazgeçilmezi olmaktan. Hiç kimseyi de hayatımda vazgeçilmezlik tahtına oturtmamıştım.

          Birden hayatıma girişin, öyle güzel bir sürpiz olmuştu ki, yalnızlık sahilinde bulduğum paha biçilmez bir inci bulmuş gibi hissetmiştim kendimi. İşte böylece, hissettirmeden, vazgeçilmezlik tahtıma oturuvermiştin.

                                                                    Sustun, sadece sustun
                                                                    Bunu hep yaptın sen
                                                                    Susuşların kimi zaman
                                                                    Kaçamak noktandı
                                                                    Kimi zaman da, en keskin yanıtın...

                                                                    Oysa, konuşsaydın, her cümlede gizli 

                                                                    ne gezegenler keşfedecektik.

          Sansürsüz aşkların devabilmez figüranları oldu. Yaşadıklarımız mı gerçek denilen  yoksa; kurgusal olumlamalarımız mı? Her şey senaryo dahilinde...

15/09/2012 - şiiradamı

RAKININ BÜYÜSÜ


RAKININ BÜYÜSÜ

Rakı içmek,
Sevdiğin bir kadınla sevişmek gibidir.
Önce küçük yudumlarla başlarsın;
Sonra yudumlar büyür
ama
Yutkunma yavaşlar...şiiradamı


Mektuplu Zamanlar


Mektuplu Zamanlar


Biraz önce bir arkadaşım, duvarında eskilere dair bir yazı paylaşmış. Çok hoşuma gitti ve beni geçmiş zamanın koridorlarında bir yolculuğa çıkardı. Özenti yaptım bende kendi duvarımda kendimce, MEKTUPLU ZAMANLARA dair birşeyler yazayım istedim. Belki, listemdeki bazı arkadaşlara tatlı zamanları hatırlatır diye...

Evet, mektuplu zamanlar vardı. Sevgi, hasret, özlem dolu satırlarla yazılmış mektuplar. Buram buram, sevilen, memleket kokan mektuplar. BÜYÜKLERİN ELLERİNDEN KÜÇÜKLERİN GÖZLERİNDEN diye başlayan, bütün aile efradının halinin hatırının sorulduğu, selamların iletildiği satırlarla (edebi mektup yazma kurallarına inat) başlayan, kimi zaman bir öpücükle, kimi zaman bir damla göz yaşıyla damgalanan, özlemin yakıcılığının, yazılana anlatılması için bir köşesinin yakıldığı mektuplar.

Özenle yazılır, satır aralarına duygular serpiştirilir, güzelce katlanı ve bembeyaz zarfın içine itinayla yerleştirilirdi mektup. Zarfın kapağı hafifçe tükrükle ıslatılır, itinayla kapatılır sonra yapışkan bölümü parmakla bastırılarak iyice yapışması sağlanırdı zira, zarfa konulanlar (duygular, hasretler) giderken dökülmesin istenirdi.

Birde, mektup almanın hazzı vardı ki; bu daha güzeldi. Mahalle postacılarımız vardı hani, hatırlar mısınız bilmiyorum. Bütün mahalle tanırdı o postacıyı, mahalleye belli zamanlarda gelirdi ve bütün mahalle (özellikle mektup bekleyenler) sokağa dökülür onun gözlerine bakardı. Kimisi askerdeki yavuklusundan, kardeşinden, kimisi, gurbetteki akrabasından, sevdiğinden, eşinden, evladından mektup bekler, postacı yolu gözlerdi. Ne kadar mutluydu insanlar o zamanlarda. Sıcacık sevgi yumağıydı hepside. Bu sevgilerde zarflarla yolcu edilir ya da karşılanırdı.

"BANA GÖRE BİR SERAMONİSİ VARDIR MEKTUP AÇMANIN.. ÖYLE AYAKÜSTÜ AÇILMAZ MEKTUP. RAHAT BİR KOLTUĞA OTURMALI İNSAN, YANINA MUTLAKA SICAK ÇAYINI ALMALI..... SONRA ÖZENLE AÇILMALI ZARF." Demiş arkadaşım. Evet, ayrı bir seramoniydi. Kimi zaman bu seramoni öncesi zarf ile zarfın sahibinin ön düeti vardı. Zarf şöyle bir yoklanırdı tebessümle ve koklanırdı. Gönderenin kokusu sinmiştir o zarfa, kağıda, iyice hissedilir, mektubun etkisi arttırılırdı. Zarf itinayla açıldıktan sonra, bir yudum çay, satır satır mektup okunur. Sevinçler, hüzünler basar, kah ağlanır, kah gülünür, kah üzülünülür okurken mektubu...

Mektuplar, HASRET KAVUŞTURANLARDI bir zamanlar. Elektroniğin soğukluğuna inat, sıcacık, dokunulası güzel yüzlü zarflar, sevimli mahalle postacılarının ellerinde kapımıza kadar getirilir. Haydi, herşeye rağmen, bir sevdiğinize bir mnektup yazın. ZİRA BEN ŞU AN ÖYLE YAPIYORUM... BİR SEVDİĞİM YAKIN ZAMANDA MEKTUBUMLA SEVİNECEK..

MEKTUPLARLA PAYLAŞINLAN HASRETLİKLERİN SICAKLIĞINDA YAŞAMLAR DİLİYORUM YENİDEN...şiiradam 31 aralık 2011