Sanat camiaasında bir çok akım var. Büyülü Gerçekçilik “magic realism” akımı akıl sınırlarını zorlamayı sevenlerin, ütopik ya da distopik olarak ortaya koydukları bir akım. Kendisinden önceki sanat akımlarının varsaydığı şeyleri yoksayan; tüm mantık dışı öğeleri, sihirli şeyleri içinde barındıran bir akım. Büyülü gerçekçilik kendi varlığı çerçevesinde postmodern edebiyat kuramının merkezine yerleşmiş ve önem arzeden bir akım olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu akım Türk edebiyat alanına geçerken tanım karmaşasını da beraberinde getirmektedir. “Büyülü gerçekçilik”, “büyüleyici gerçekçilik”, “harika gerçekçilik” diye tanımlanan “magic realism”, “magical realism” ve “marvellous realism” tanımlarını sıklıkla birbirlerinin muadili olarak kullanılmaktadır. “Bu durum, terimlerin sadece karmaşık geçmişlerinden değil, birçok ortak noktalarının olmasından da kaynaklanmaktadır. Tanımlarının doğru bir şekilde yapılabilmesi için, bu terimlerin nelerle ilişkili olduğunu ortaya koymak gerekmektedir. Birçok yerde büyülü (büyüleyici) gerçekçilik (magic(al) realism) olarak kullanılan terim aslında hem “magic” hem de “magical” terimlerini içermektedir. Büyülü gerçekçilikte (magic realism) “magic” terimi hayatın gizemlerini ifade ederken, büyüleyici (magical) ve harika (marvellous) gerçekçilik sıra dışı olayları, özellikle ruhani ve mantık ötesi olayları anlatır. Büyülü (büyüleyici) gerçekçi eserler büyülü olaylar ya da nesneler, hayaletler, birden ortadan kaybolmalar, mucizeler, sıra dışı masallar ve ilginç atmosferler içermektedir. Bunlar, herhangi bir sihirbazlık şovundaki olaylardan farklıdır. Bu tür sihirlerde illüzyonla doğaüstü bir şey olmuş gibi gösterilir, oysa büyülü gerçekçilikte sıra dışı bir şey gerçekleşir (Bowers, 2004: 22). “ Büyülü gerçekçilikle ilgili karmaşıklığın çoğu, onun gerçeküstücülükle aynı zamanda ortaya çıkmasından kaynaklanmaktadır. Büyülü gerçekçilik zaman zaman gerçekçilikle ilişkilendirilen bir türdür ve gerçeküstücülükle karıştırılmaktadır. 1924 ve 1930’lu yıllarda yazılan gerçeküstücü manifestolardan dolayı, büyülü gerçekçiliğin bu sanat hareketinin bir dalı olduğu ileri sürülmektedir. Daha sonraları, büyülü gerçekçilerin, özellikle türe damgasını vuran Alejo Carpentier’in hem Franz Roh’tan hem de gerçeküstücülerden etkilendiği bilinmektedir. Fakat hem gerçeküstücü yazarlar hem de Roh’un büyülü gerçekçiliğinin yazarları kendi sanatsal hareketlerindeki farklılıklar üzerinde durmuşlardır (Bowers, 2004: 13). Franz Roh’un büyülü gerçekçiliği gerçeküstücülükle tarihi bir bağlantı kurmuş, bu da Latin Amerika harika gerçekçiliğini etkilemiştir. Bu iki akım yirminci yüzyılın ilk yarısında gelişme gösteren edebiyat ve sanat akımlarıyken, diğer akımlara olan tutumlarından dolayı radikal kabul edilirler. Bilinen tarih akışı içinde Büyülü Gerçekçilik terimi ilk olarak Alman sanat eleştirmeni Franz Roh tarafından, değiştirilmiş gerçekliği gösteren bir tabloyu tanımlamak için kullanılmıştır. Bunu Venezuellalı Arturo Uslar-Petri bazı Latin Amerikalı yazarların eserlerini bu akım altında sınıflandırmıştır. Kübalı yazar Alejo Carpentier (Uslar-Pietri'nin bir arkadaşı) "lo real maravilloso" ("harika gerçeklik") terimini Bu Dünyanın Krallığı(1949) romanının önsözünde kullanmıştır. Carpentier'in önerdiği kavram, içinde doğal ve zorlamasız görünen ancak mucizevi öğeler barındıran bir tür yükseltilmiş gerçeklikti. Terim 1960'larda Latin Amerikan edebiyatının yükselişiyle revaç kazandı. Özellikle Alejo Carpentier, Jorge Luis Borges, Jacques Stephen Alexis, Juan Rulfo, Carlos Fuentes ve Gabriel García Márquez bu akımın öncülerindendir. Bu akımdaki son dönem yazarlarına örnek olarak Isabel Allende ve Laura Esquivel verilebilir. Terim zaman içinde gelişme göstererek, Jorge Luis Borges, Mikhail Bulgakov veya Ernst Junger gibi erken dönem yazarlarından Salman Rüşdi, Günter Grass, Janet Frame ve Angela Carter gibi günümüz yazarlarına kadar birçok yazarı kapsadı. Bu akımı bir şekilde basite indirgenmiş tanımlamaya çevirmemiz gerekirse; “Büyülü gerçekçilik düşünce deneyimlerini aktarmaz. Bunun yerine bizim dünyamızda bulunan ve nesnel dediğimizden farklı bir gerçeklik deneyimini yaşayan insanların bakış açılarını kullanır.” Diyebiliriz. Eğer öyküde gerçekte var olmayan bir unsur, örneğin; bir hayalet varsa, bu hayalet fantastik bir figür değil, hayaletlere inanan ve gerçekten hayalet görmüş insanların gerçeklerinin bir anlatımıdır. Büyülü gerçekçi kurgu, gerçekliği bizimkinden farklı insanların gerçek dünyasını anlatır. Bu kurgu ne düşünce deneyimi ne de spekülasyondur; bize dünyayı başka bir gözle göstermeye çalışır. Böyle olduğunda öyküdeki cadı gibi gerçek olmayan figürler kitap bittikten uzun süre sonra da hâlâ gerçekmiş gibi bize korkutucu gelebilir. Büyülü gerçekçilikte, bu dünya, insanların gerçekten yaşadığı dünyaymış gibi görünür ve bu görüşün doğru olduğu hissini verir. Büyülü gerçekçiliğin farklı dünya görüşlerini bize ilettiği üç farklı etken vardır. Bu etkenler bu tür dünya görüşünün nesnel olmamasından kaynaklanır. Burada zaman sıralı değildir, nedensellik özneldir ve sıradan olan birdir ve aynıdır. Büyülü gerçekçiliğin kurgusunun farklı olmasının nedeni de budur. Büyülü gerçekçi kurgunun temel özelliklerini özetlemek gerekirse:
- Metinler, doğa yasalarına göre açıklayamadığımız büyüye ilişkin “indirgenemez bir öge” içerirler. Metne göre büyülü şeyler “gerçekten” olurlar. İndirgenemez büyü, gündelik neden-sonuç bağıntısı mantığının yıkılışı demektir. Mantığın ters çevrimi ve indirgenemez büyü ögesinden dolayı bildiğimiz şekliyle gerçek, şaşırtıcı veya komik bir hale gelebilir. Eserlerdeki karakterler olağanüstülüklere sıradan insanların verebilecekleri şaşkınlık, korku ve heyecan belirtileri gösteren tepkiler vermek yerine, her şey olağanmış ve normalmiş gibi davranırlar. Bu da okura acayip, bazen de komik gelebilir. Çünkü bu olayların kabul edilmesi bizi rahatsız eder.
- Fenomenal dünyanın mevcudiyetinin ayrıntılarıyla betimlenmesi. Bu, büyülü gerçekçiliğin fanteziden farklılık gösterdiği yönüdür. Gündelik dünya ayrıntılarıyla verilirken bu ayrıntıların büyülü doğası gerçeklikten uzaklaşır. Ayrıca tarihsel olaylar yeniden yaratılır, tarihsel gerçeklere temellenen olayların alternatif versiyonları oluşturulur.
- Okur olayların iki karşıt kavranışı arasında tereddüde düşeceğinden bu metinleri okuma deneyimi şüpheler doğurur. Şöyle ki, Todorov’un fantastik tanımından hareketle okur bir olayın doğa yasalarına göre açıklanabildiği tekinsiz ile bu yasalarda bir değişiklik gerektiren harika/büyülü arasında tereddüt eder. Okur bir olayın karakterin halüsinasyonu mu yoksa bir mucize mi olarak anlaşılacağı konusunda şüpheye düşer, tıpkı Toni Morrison’ın Sevilen (Beloved) romanında olduğu gibi.
- İki alanın ya da iki dünyanın yakınlığı deneyimlenir. Büyülü gerçekçi metinler iki dünya arasında bir keşişimdir, her iki yöne de görüntü veren çift yönlü bir aynadırlar. Yaşayanlarla ölülerin dünyaları arasındaki sınırlar Yüzyıllık Yalnızlık’ta, Gece Yarısı Çocukları’nda, Beyaz Otel’de vb. ihlal edilir. Ayrıca gerçeklik ve kurgu arasındaki sınırlarda ihlal edilir. McHale de bu özelliğe işaret ederek büyülü gerçekçiliğin postmodernizm için önemli olduğunu vurgular. Büyülü gerçekçilik metnin yapısındaki farklı ontolojik düzeylerin karşılaşmasıdır.
- Bu kurgular zaman, uzam ve kimlik arasındaki kabul edilmiş fikirleri sorgular. Örneğin Beyaz Otel’de gerçekçi romanın özne kavramına karşı çıkılır (Faris, 1995: 167).
0 yorum:
Yorum Gönder