Küçük Bir Hikaye



Tuhaf bir hikaye.
Adam, hergün işten çıkar çıkmaz eve koşuyor ve bilgisayarının başına oturuyordu. Bilgisayarını açar açmaz ise direk mesaj kutusuna göz atıyor, gelen mesajları tek tek itinayla ve dikkatle okuyordu. Bu müthiş telaşı, heyecanı gözlerinden okunuyordu.
Gene yoğun gecen bir günün sonunda, evine doğru yol alıyordu adam. Bir an önce eve varmak, öncelikle hemen bilgisayarının başına geçip mesajlarına bakmak, akabinde güzel bir duş alıp, günün yorgunluğunu bedeninden sıyırıp atmak istiyordu. Öylede yaptı. İnternette yazıştığı, kendisini, kimliğini bilmediği, sanal adıyla tanıdığı ve sanal olarak aşık olduğu bayandan gelen iletilerini iştahla okudu. Akabinde cevaplarını yazdıktan sonra duşa gitti. Duşa giderken, yazıştığı bayanı, anlık mesajlaşmaya ikna edip, onunla birebir sohbet etmek ve onu daha iyi tanımak için çözümler düşünüyordu.
Yeni başlayan güne uykulu gözlerle bakan adam, işe gitmek için hazırlanmaya koyuldu. Uykusunun açılması gerekiyordu. Bunun için elini yüzünü yıkamak pek yeterli olmuyor, güzel bir müzik gerekiyordu. Her sabah yaşanan ritüel tekrarlanmaya başlamıştı. Müzik setini açtı ve müziği olabildiğince açtı. Tabi hemen akabinde geleceğini bildiği bir gürültü. Yan komşusu hiddetle duvara vuruyordu. İsteksizce müziği kıstı. Sabah hazırlığını tamamladı, müzik setini kapattı ve kapıdan çıktı. Tabi çıkar çıkmaz karşısında komşusunu buldu. Kadın, yıldırım saçan gözlerle ona bakıyordu.
Kadın; "Ya kardeşim, bu salaklığı her sabah yaşam zorundamıyız biz? Gece geç yattığımı defalarca söyledim ama sen hala aynı şeyi yapıyorsun, ayıptır ya!" Adam, yüzüne tatlı bir tebessüm kondurdu ve kadına; "günaydın, hoşçakal!" diyerek, arkasını dönüp çıkışa yöneldi.
Komşusu olan kadın, orta yaşlarda, bakımlı, güzel, alımlı ve yalnız yaşayan birisiydi. Ama, o eve taşındığı günden beri kadınla yıldızları bir türlü barışmamıştı. Hep ters olaylarda yüzyüze gelmişlerdi.
Adam yeniden, berbat geçecek bir güne adım atmıştı. Akşama kadar kafasında hep aynı soru dönüp duracaktı. "Bu kadın kim?" Kendi hakkında hiç bir ayrıntıya girmeyen ama, her yazdığı mailde adamı kendine biraz daha bağlayan bu esrarengiz kişi, adamın kafasını gerçekten çok meşgul ediyordu.
Aradan geçen zamanda, kadının tutumu biraz daha yumuşamış kendisi hakkında küçük ipuçları vermeye başlamıştı. En sonunda adam, kadını birebir yazışmaya ikna etmişti. Artık karşılıklı yazışıyorlardı. Adam kadını tanımak için altından girip üstünden çıkıyor, ağzından koparacağı cümlelerden birşeyler öğrenmeyi umuyordu. Gene böylesi bir sohbet esnasında, kadın adamın ummayacağı bir atak yaptı ve ertesi gün birlikte bir akşam yemeğine gidebileceklerini söyledi. Adam şok olmuştu. Hemen kabul etti. Bunun üzerine birbirlerine eşgallerini verdiler. Neden sonraki, nerede buluşacaklarını kararlaştırmadıkları dikkatlerini çekti. Tabi onuda kararlaştırdılar. Adam için, gece geçmek bilmediği gibi, gün de bitmek bilmemişti.
Ertesi gün akşamı, adam kadından önce buluşma yerine gelmişti. Heyecandan kalbi göğüs kafesinden firar edecek gibiydi. Sakinleşmek için küçük bir içkinin iyi gideceğini düşündü ve bir bardak viski istedi. Tam buluşma zamanı gelmişti. Adamın gözleri içinde bulunduğu ortamı geziyordu. O da ne? Gözlerine inanamadı. Her gün kavga ederek güne başlamasına neden olan komşusu karşısındaydı. Kadında adamı görünce şaşırdı. Kadın ayrı bir masaya oturmuştu. Bulundukları ortamda yalnız olan sadece ikisi vardı, ikisininde birisini beklediği her hallerinden belliydi. Bir süre sonra, adam cesaretini toplayıp komşusunu selamlamak için yanına gitti.
"Merhaba, nasılsınız?"
"Teşekkür ederim iyiyim ya siz?" Kadın zoraki bir gülümseme atmıştı adama.
"Teşekkür ederim. Halinizden birisini beklediğinizi anladım. Yanılıyor muyum acaba?"
"Evet birisini bekliyorum, ya siz?"
"Bende, ne şans değil mi?" Ve adam internette kullandığı takma adını söyleyerek o şahsı bekleyip beklemediğini sorunca kadının gözleri bir kat daha fazla açılmıştı. Sonra da kadının takma adını söyledi. Onlar birbirlerini bekliyorlardı. :)
Aynı masaya oturdular, tuhaf olan taraf, aradaki soğukluk bir anda kaybolmuş, yerini sıcak bir sohbete bırakmıştı. Uzun süre sohbet ettiler. Bu sohbet çok iyi bir arkadaşlığın başlangıcı olmuştu.
Bu ilişkileri tırmanmaya başlamıştı. Geçen zaman kadınıda erkeğide birbirlerine bağlıyordu. Özellikle adam, bir süre önce kavga ettiği komşusuna aşık olmuştu ve müthiş bir şekilde ona bağlanmıştı. Aşkları günden güne alevleniyordu. Yaşadıkları her anın tadını çıkarıyorlardı. Özellikle kadın, sanki bu birlikteliklerinin son birliktelikleri olduğunu düşünerek onunla oluyordu. Adam bunu hissediyordu. Bu ilişki uzunca bir süre devam etmişti.
Önlerinde, adamın işinden kaynaklanan kısa bir ayrılık söz konusu olmuştu. Kadın, sevgilisinin işinin gereğini yapmasının kendisini rahatsız etmeyeceğini, kısa bir süre ondan ayrı kalmaya dayanacağını söylemişti. Adam, şehirden ayrılmıştı. Ayrıldığı andan itibaren, telefonları hiç susmamıştı. İkinci gün, üçüncü gün.... Mesajlar, konuşmalar, "akşam yemeğini yedin mi?, dişlerini fırcaladın mı?" birbirlerini aramak, ya da mesajlaşmak için her şey bir vesile idi.
Dördüncü gün, kadının ne cep telefonu, ne ev telefonu yanıt vermiyordu. Mesaj için bilgisayar başında bekledi gelmedi, gönderdiği hiç bir mesaj ona dönmüyordu. Bütün gece kadın gelsin diye, kâh elinde telefon, kâh bilgisayar başında bekledi. Yüreğini bir kurt yavaş yavaş yiyordu. İçinde durmadan büyüyen bir korku ve telaş karışımı bir duygu vardı. Bu hissi yaşamak yerine adam, ölmeyi yeğliyordu.
Beşinci gün işlerini mümkün olduğunca hızlı bir şekilde halledip, şehire koşa koşa dönmüştü. Hiç bir yere uğramadan, hiç bir şeye bakmadan, korku, telaş, heyecan dolu bir tutumla kadının evine gitti. Kapı duvar olmuştu. Tam evine girerken, başka bir komşusu, selam verdi adama. Sonra kadın hakkında dedikoduya başlamıştı. Bu dedikodu da kadının hastaneye yatırıldığı ile ilgiliydi. Adam beyninden vurulmuşa dönmüştü. Hemen hastanenin adını öğrenerek, koşarak binadan çıkıp hastaneye ulaşmıştı.
İlk işi doktoruyla konuşmak oldu. Kadın, yoğun bakımdaydı. Zaten kanser yüzünden, kısıtlı bir yaşamı olduğunu bildiğini, kadının saatler içinde bu dünyayı terkedeceğini adama söyledi. Yoğun bakımda da olsa kadını görmek istedi izin vermediler.
Kadın sabaha çıkamamış vefat etmişti. Adam, kadınla birlikte ölmüştü adeta. Kadını son kez, morgda görebildi. Kadının ailesi gelip cenazeyi alıp gitmişti. O günden sonra ise, adam asla hayata eskisi gibi sarılamadı. Ruhu kadınla birlikte öbür dünyaya geçmişti.

NOT: Bu bir kurgu, ama yaşanılması imkansız bir olay değil. Bu hikayenin sizlere neler düşündürdüğünü, benimle paylaşmak lütfunda bulunursanız sevinirim. Hepinize teşekkür ederim. 


                                                                                                        şiiradamı

Share on Google Plus

0 yorum: