Gecenin suskun ağzında keskin bir dil gibiydi düşünceleri. Kaçmak istedikçe etinden bir parça koparıyorlardı adeta. Kaçmak istiyordu ama nereye. Annesini yitiren bir çocuk gibi gözlerinde masum yaşlar akıyordu. Odasının en karanlık köşesine sinmiş iki büklüm, güneşin özgürlük nidaları gibi ışıklarıyla imdadına yetişmesini umuyordu.
Yalnızdı. Korkularına esir düşmüş ruhu bedenini acıtıyordu. Başından omzuna doğru bir ışık şelalesi gibi dökülen saçları sanki o
nun idamına hazırlanıyordu. Soğuktu. Ağustosun ortasında dişleri birbirine vuruyordu. Annesi geldi aklına. Bir an yüzünde bebek gülümsemesi belirdi. İçi birden ısındı. Göğsünde, korkuyla birleştirdiği elleri karanlığa doğru açıldı.
İşte, karşısındaydı. Nur yüzlü annesi, öbür taraftan onun feryadını duymuş ve imdadına yetişmişti. Her zaman güvendiği güneş, bugün geç kalmıştı; annesi daha erken yetişmişti. Kollarını açtı ve kendisine kollarını açan annesine doğru gitmek için yerinden doğruldu. Yüzündeki masum gülücük adeta karanlık odayı nurla kaplamıştı. Dineldi.
Hem annesinin, hem kendisinin kolları sevgiyle, hasretle ve güven duygusuyla açılmıştı. Yavaş adımlarla annesine doğru yürüdü. Gerçekle zahiriyi ayırt edecek durumda değildi. İçinde bulunduğu durum onu kendisinden çoktan almıştı. Bütün gerçeklik kavramlarını, insanların acımasızlığında yoketmişti. Yaşadıklarının acısı, insan olma erdemini yerle bir etmişti.
Annesine doğru yürüdü, yürüdü, yürüdü. O annesine sarılıyordu; odayı bir nur seli kaplıyordu. Bedeni, annesinin ışık halesinin içinde yavaşça yokolmaya başlamıştı. Kalbi hızla atıyordu. Yaşadığı heyecandan, mutluluktan başı dönüyordu. Çok uzun zamandır hiç böyle mutlu hissetmemişti kendini. Yavaşça annesine sarıldı. Annesinin huzu veren kolları bütün bedenini sarmıştı. Odada beliren yoğun ışık ve nur haleleri onun bütün bedenini sarıp sarmalamış, görünmeş hale getirmişti.
Saban odasına girenler yerde cansız yatan bedenini bulmuşlardı. Ölmüştü. Fakat, bu ölüm farklıydı; yüzünde okunan derin huzur ve tatlı bir tebessümle. O artık annesinin kollarındaydı....şiiradamı....
İşte, karşısındaydı. Nur yüzlü annesi, öbür taraftan onun feryadını duymuş ve imdadına yetişmişti. Her zaman güvendiği güneş, bugün geç kalmıştı; annesi daha erken yetişmişti. Kollarını açtı ve kendisine kollarını açan annesine doğru gitmek için yerinden doğruldu. Yüzündeki masum gülücük adeta karanlık odayı nurla kaplamıştı. Dineldi.
Hem annesinin, hem kendisinin kolları sevgiyle, hasretle ve güven duygusuyla açılmıştı. Yavaş adımlarla annesine doğru yürüdü. Gerçekle zahiriyi ayırt edecek durumda değildi. İçinde bulunduğu durum onu kendisinden çoktan almıştı. Bütün gerçeklik kavramlarını, insanların acımasızlığında yoketmişti. Yaşadıklarının acısı, insan olma erdemini yerle bir etmişti.
Annesine doğru yürüdü, yürüdü, yürüdü. O annesine sarılıyordu; odayı bir nur seli kaplıyordu. Bedeni, annesinin ışık halesinin içinde yavaşça yokolmaya başlamıştı. Kalbi hızla atıyordu. Yaşadığı heyecandan, mutluluktan başı dönüyordu. Çok uzun zamandır hiç böyle mutlu hissetmemişti kendini. Yavaşça annesine sarıldı. Annesinin huzu veren kolları bütün bedenini sarmıştı. Odada beliren yoğun ışık ve nur haleleri onun bütün bedenini sarıp sarmalamış, görünmeş hale getirmişti.
Saban odasına girenler yerde cansız yatan bedenini bulmuşlardı. Ölmüştü. Fakat, bu ölüm farklıydı; yüzünde okunan derin huzur ve tatlı bir tebessümle. O artık annesinin kollarındaydı....şiiradamı....
0 yorum:
Yorum Gönder