"Çekil be! Zaten kalabalık, birde senin iskemlenin derdini mi çekeceğiz?" diye çıkıştı Büşra, tekerlekli sandalyeyle okul koridorunda ilerlemeye çalışan Selma'ya. Sonra yanından hışımla geçip gitti. Selma, kimseye zarar vermek istemeden, zor bela tekerlekli iskemlesini kalabalığın arasında sürerek, sınıfına gitmeye çalışıyordu. Büşra çoktan sınıfına varmıştı. "Ya, okulun kalabalığı yetmiyor gibi, bir de şu iskemleli kız çıktı başımıza!" diye yakındı arkadaşlarına. Selma, okuldaki tek enlgelli öğrenciydi ve yeni gelmişti. Babasının tayini yüzünden, eski okulunu bırakıp, yeni şehirde yeni bir okula başlamış, diğer okula başladığı zaman yaşadıklarını yeniden yaşamak zorunda kalmıştı. Tekerlekli iskemlesinden nefret ediyordu ama, yapabileceği başka bir şeyi de yoktu. Kader onu ister istemez o iskemleye mahkum etmişti.
Büşra, arkadaşlarıyla sınıfta şakalaşıp eğlenirken, Selma sınıfa girmişti. Zaten sınıfa ne zaman girse bütün gözler hemen ona çevriliyordu. Normalde yardım olmadan sıraya oturamadığı için, öğretmenleri onu en ön sıranın yanında cam kenarında, iskemlesiyle oturmasına izin veriyorlardı. Böylece iskemleden sıraya, sıradan iskemleye geçme derdi olmuyordu. Bu geçişler onu çok zorluyordu. Acı çekiyor, kimi zamanda ağlıyordu. Yaşamak için başkalarının yardımına muhtaç olmak, insanlık onuruna dokunuyor, içerliyordu.
Selma iskemlesini her zamanki yerine götürüp yönünü tahtaya çevirmiş öğretmenin gelmesini bekliyordu. Sınıftaki bütün öğrenciler konuşuyor, şakalaşıyorlardı. Selma'nın katılamayacağı ama katılmayı çok istediği bir coşku vardı aralarında. Selma, bulunduğu yerden mahzun gözlerle onları izliyordu çokta fark ettirmemeye çalışarak. Sebebi bilinmez, bir ara Büşra ile göz göze geldiler; Selma, Büşra'ya sevgi dolu bakışlarla bakarken, Büşra'nın bakışları birden, şimşekler saçarcasına sertleşip, tersleşmişti. Bunu anlayan Selma, hemen gözlerini yeniden önüne indirdi. Gizli gözyaşları gene coşmuş yüreğine doğru akmaya başlamıştı.
Okul çıkışı tesadüfi Selma ve Büşra'nın yolları gene kesişmişti. Büşra yüzünde tatlı bir tebessümle Selma'ya baktı ama, Selma, küçümseyici bir yüz ifadesiyle Büşra'ya bakıp, yanından geçip gitti. Büşra gerçekten çok kırılıyordu. Diğer çocuklarda farklı davranıyor ama en azından belli etmemeye gayret gösteriyorlardı. Selma çok fütursuz bir şekilde tavrını ortaya koyuyor, Büşra'nın alınıp alınmayacağını hiç umursamıyordu. Büşra, zaten okula giriş çıkışlarda sürekli zorluk çekiyordu. Tekerlekli iskemlesini okulun merdivenlerinden indirip çıkarmak tam bir cehennem azabı oluyordu. Allah'tan iyi kalpli bir iki hademe ona yardımcı oluyorlardı. Bu da Büşra'nın zoruna gidiyordu ama başka çaresi yoktu ki!... Okul normal öğrencilere göre yapılmıştı. Okuldan eve gitmek bambaşka bir çileydi. Üstüne üstlük birde okuldaki arkadaşlarının böyle davranması onu iyice kırıyor yıpratıyordu. Her şeye rağmen Büşra, güler yüzlü, sevgi dolu bir kızdı. Gerçek anlamda onu tanıyan herkes çok seviyor, arkadaşlığından memnun kalıyorlardı. Tabi o aşamaya getirmek bir ilişkiyi en zoruydu. Başka insanların gözlerine hemen sakatlığı takılıyor ve ondan uzaklaşıyorlardı. İyide, sakatlığı kendisine yüktü, onlara ne oluyordu ki? Buna bir türlü anlam veremiyordu; sırf bu yüzden insanlardan bir şeyler istemekten sürekli çekinir olmuştu.
Okulda öğretmenleri ona çok sıcak yaklaşıyorlardı. Çok zeki ve çalışkan bir öğrenciydi ve hedefi iyi bir pedagog olmaktı. Diğer öğrencilerle arasının iyileşmesini ve arkadaşlık ilişkilerinin sıcak olmasını sağlamaya çalışıyorlardı. Tabi bütün bu çabalar, insanların ön yargılarına ölümüne sarılmaları sebebiyle çok yavaş işliyordu. Büşra ise durmadan kendine dönüyor, geceleri yalnız kaldığında için ağlayıp kahrediyordu. Neden diğer çocuklar gibi rahatça yürüyemiyordu, koşup oynayamıyordu? Büşra'nın tek ve gerçek dostları kitaplarıydı. Hemen her konuda bol bol okuyordu. Boş zamanlarını hep okuyarak dolduruyor, kendini geliştiriyordu. Bu yüzden diğer öğrencilerden oldukça donanımlı ve farklıydı. Doğal olarak bu öğretmenlerinin gözünden kaçmıyor bu yüzden Büşra'ya ayrı bir ihtimam gösteriyorlardı.
Büşra'nın okuldaki durumu pek değişecek gibi görünmüyordu. Çocuklar sürekli ondan uzak durmayı, aralarına almamayı tercih ediyorlardı. Selma ise sebepsiz yere bulduğu her fırsatta Büşra'ya yükleniyor onu kırıyor rencide ediyordu. Eğitim yılı neredeyse yarıya gelmişti. Dersler, sınavlar tüm hızıyla devam ediyordu. Bütün öğrenciler bir yandan okulu bitirmenin diğer yandan üniversiteye hazırlanmanın derdindeydiler. Herkes, Büşra'da dahil test kitaplarına, yardımcı kitaplara dalmışlardı, harıl harıl çalışıyorlardı. Ne de olsa istikballerini belirleme dönemindeydiler ve çok sıkı çalışmaları gerekiyordu.
Günlerden Perşembe'ydi. Songül okula gelmiş, hademeler yardımıyla sınıfına gitmişti. Sınıfta tuhaf bir durgunluk ve uğultu vardı. Songül, sınıftaki hiç bir arkadaşıyla samimi olamamıştı bu yüzden ne fısıldaştıklarını, uğultunun ve tuhaf durgunluğun sebebini hemen anlayamamıştı. Arkadaşlarından hiç birisi de ona açıklama yapmak gibi bir incelikte bulunmamışlardı. İlk dersleri coğrafya olmasına rağmen sınıfa giren öğretmenleri, rehber öğretmenleriydi. Herkes yerine oturmuştu. Öğretmenlerinin yüzünde üzgün bir ifade vardı.
"Çocuklar!" diye söze başladı öğretmenleri. "Sizlere bugün üzücü bir haber veremek için geldim ben sınıfınıza." O sırada Selma'nın gözleri Büşra'yı aradı sınıfta. Yoktu. Öğretmen devam etti: "Bu sabah, bir arkadaşınız hakkında üzücü bir haber aldık. Ağır bir kaza geçirmiş ve şu an hastanedeymiş. Kaza geçiren arkadaşınız, Büşra!" dediği anda sınıfta bir uğultu kopmuş, Selma'nın gözleri fal taşı gibi açılmıştı. "Arkadaşınız Büşra'nın durumu ağır, yoğun bakımdaymış. Okula ne zaman döneceği belli değilmiş. Bizim bildiklerimiz bu kadar. Umuyorum arkadaşınızı böyle bir gününde yalnız bırakmazsınız." diyerek sözlerini tamamlamış ve sınıftan çıkmıştı. Selma'nın gözleri dolmuştu, neredeyse ağlayacaktı. Tuhaf bir şekilde, kendisine bu kadar haşin ve kırıcı davranan Büşra'ya karşı sıcaklık hissediyordu. İçten içe sevdiği bile söylenebilirdi. Okul çıkışı, annesinden ricada bulunarak soluğu Büşra'nın yattığı hastanede almışlardı soluğu. Hastanede Büşra'nın anne ve babasını bulmuş, onlarla konuşmuşlardı. Büşra yoğun bakımda olduğu için kimseyle görüştürülmüyordu. Ancak bir kaç gün sonra, yoğun bakımdan çıktıktan sonra görüştürülebileceğini söylemişlerdi. Ondan sonraki her gün, Selma annesinden ricada bulunup, hastaneye Büşra'yı görmeye gidiyordu. Büşra yoğun bakımdan çıktığı anda onu ilk gören arkadaşı da Selma olmuştu. Selma, Büşra'nın sağlığının kısmen yerinde olduğunu, ama bundan sonra yürümesinin imkansız olduğunu öğrenince yıkılmıştı. Ailesinden daha çok onu etkilemişti Büşra'nın durumu. Çünkü, biliyordu neler yaşayacağını, nasıl bir hayata mahkum olacağını. Diğer insanlar içinde, sürekli kaçınılan bir insan olacağını, hayatın her evresinde sürekli zorluklarla mücadele etmek zorunda olduğunu, bunun için çok ama çok güçlü olması gerektiğini çok iyi biliyordu. Büşra, ilk gözlerini açtığında da, Selma'yı başında, anne babasıyla beklerken bulmuş; çok utanmıştı.
Araya yarı yıl tatili girmiş, okulları kapanmıştı. Selma, bulduğu her fırsatta Büşra'yı ziyarete gidiyordu. Her gittiğinde biraz daha yaralanıyordu. Yaralanmasının sebebi ise, Büşra, sakat kalışını kabullenemiyor, Selma'nın geliş sebebininse, onun sakat kalışına sevinmiş olmasına yoruyordu. Fakat durum tam tersiydi. Selma, Büşra'nın neler yaşayacağını çok iyi bildiği için ona yardımcı olmak istiyor, yalnız olmadığını hissettirmeye çalışıyordu. Bir süre sonra, Büşra'nın tutumları, Selma'yı iyice yormuş artık ziyareti kesmişti.
Yarı yıl tatili bitmiş; okulları açılmıştı. Selma, heyecanla gelmişti okuluna. Arkadaşlarına, öğretmenlerine kavuştuğu için sevinçliydi. Gözleri Büşra'yı arıyordu. Hademelerin yardımıyla sınıfına çıkmıştı; sınıfta da gözleri Büşra'yı aramıştı ama yoktu. Selma, iskemlesini her zamanki yerine getirmiş ve ders kitaplarını çıkarıyordu. Her zaman olduğu gibi diğer arkadaşları sanki o sınıfta değilmiş gibi konuşuyor, şakalaşıyor, eğleniyorlardı. Herkes birbirine tatilde neler yaptığını anlatıyordu. Selma ise, bir kapıya bakıyor bir kitaplarına bakıyordu. Gayri ihtiyari Büşra'nın gelişini gözlüyordu. Nihayet Büşra sınıfın kapısında görünmüştü. Onu fark eden herkes birden suskunluğa bürünmüştü. Selma ve Büşra göz göze gelmişlerdi. Selma'nın gözleri dolmuştu. Şu an Büşra'ya sarılmak istiyordu. Büşra onun tam karşı tarafına gelecek şekilde iskemlesini yerleştirmişti. Gözleri dolu dolu olmuştu. Arkadaşları yaratık görmüş gibi bakıyordu ona. Nihayet içlerinden birisi gidip Büşra'ya sarılmıştı. Büşra beklemediği bu hareket karşısında tuhaflaşmıştı sonra birden arkadaşını kendisinden iterek uzaklaştırdı. Bu hareketinden sonra hiç bir arkadaşı ona yaklaşmamıştı.
Bir yanda Selma arkadaşlarıyla daha sıcak ilişkiler kurmaya çalışırken, dışlanıyor; diğer yandan Selma, kendisine yaklaşmaya çalışan arkadaşlarını, kendinden uzaklaştırıyordu. Bu durum öğretmenleri çok rahatsız ediyordu. Rehber öğretmenleri bir çözüm bulmaya kararlıydı. Bir gün okula psikoloji uzmanı bir arkadaşıyla gelmişti. Selma ve Büşra'yı sınıftan çıkarıp; müdürün odasına götürmüşler, rehber öğretmenleri ve arkadaşı sınıfta kalmıştı. Çok uzun konuşmalar olduğu kesindi zira, müdürün odasında bekleyişleri oldukça uzun sürmüştü. Ne Selma, ne de Büşra konuşmuyordu. Arada müdürlerinin sorduğu ufak sorulara kaçamak cevaplar vermek dışında geçen bu uzun sürede hiç konuşmamışlardı. Bir süre sonra rehber öğretmenleri arkadaşıyla birlikte müdürün odasına gelmişlerdi. Müdürün odasında uzunca bir konuşma olmuş, öğretmenleri ve psikolog onları hayata daha sıkı sarılmaları, birbirleriyle iyi ilişki kurmaları, arkadaşlarıyla ilişkilerine dikkat etmeleri yönünde bilgilendirmişlerdi. Selma, bunları daha öncede duyduğu için biliyordu ama Büşra için yeni bir yaşam biçimi başlamıştı. Konuşmadan sonra önce Selma ve Büşra birbirlerine sarılmışlardı. Gözyaşlarını tutamamış, sımsıkı birbirlerine kenetlenmişlerdi. Daha sonra sınıfa döndüklerinde, sınıfta başka bir bayram havası esmiş, bütün arkadaşları onlara sarılmış, şakalaşmış, sohbetler etmişlerdi. Artık farklılıkları farkedip, engelleri kaldırmaya sınıfça karar vermişlerdi. Okul idaresi de yeni bir karar alarak, merdivenlere tekerlekli sandalyelerin daha rahat gelip gitmesini sağlayacak düzeneği kuracaklarını duyurması ayrı bir bayram havası estirmişti.
Öğretmenleri ve psikoloğun hepsine verdiği öz mesaj ise şuydu; "UNUTMAYIN; HEPİMİZ POTANSİYEL ÖZÜRLÜ ADAYIYIZ!"
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder