Aşk Hikayesi



Yaz mevsiminin son günlerini yaşıyordu dünya. Pek yakıcı olmayan bir güneş, ılık bir hava, yaz sıcağının yorgunluğunu atmaya calışan yollar binalar gözüne batıyordu adeta. Kafası bulanıktı. Ne yapacağını, nereye gideceğini bilemez bir haldeydi. Yüreğine sanki beton dökülmüş, boğazına nefesleri düğümlenip kalmıştı. Ferahlık hissetmek ve boğazındaki yutkunamadığı şu düğümü çözmek için herşeyi yapabilirdi. Sevgilisinin güzel ışıltılı gözleri, gözlerinin önünden gitmiyordu. Nereye baksa onu görüyordu. Ağlamak istiyor ama bir türlü ağlayamıyordu. Çünki sevgilisi böyle istiyordu, istemişti. Hemen her gün, birlikte yaptıkları şeyleri hatırlamak için, şehiri bir baştan bir başa dolaşıyordu. Birlikte gittikleri her yerde onun bir parçası, görüntüsü, kokusu, gülüşü gizlenmişti. O gelince hepsi ortaya çıkıyor, çocuk neşesi gibi etrafını sarıyorlardı. Bu hem üzücü hem sevindirici bir yandı. Biliyordu, onlara her yalnız gidişinde, onlar sevgilisini arayacak, olmayınca onu terkedeceklerdi. Yüreğindeki yangını söndüremiyor, çok acı çekiyordu.

Tanışmaları bir tesadüfün sonucu olmuştu. Karanlık bir sinema salonunda, bir iki koltuk ilerisinde, yalnız oturuyordu. Neşeli, komik bir filmi izliyorlardı. Sevgilisi, elinde bir paket patlamış mısır yiyordu. Salona girdiğinde ışıklar sönmüş, reklamlar geçmekteydi. Oturduğu koltuğun ilerisinde oturan bayana şöyle bir gözü ilişmişti karanlıkta. Filmin ortalarına doğru, ilerisinde oturan bayan, öksürüğe boğulmuştu. Filmin çok komik bir sahnesinde, yemekte olduğu mısırlardan bir parça öksürmesine neden olmuştu. Öksürüğü saniyelerle daha boğuk hale gelmiş, öne doğru eğilmiş, bağrına vuruyordu. O, durumun vehametini anladı ve hemen onun yanına gitti, karanlıkta bile farkedilen bir morarma vardı yüzünde. Sırtına vurdu bir iki kez ama fayda etmedi. Hemen koltuğuna girip onu dışarı çıkardı. Neredeyse tüm gücü tükenmişti bayanın, dizleri tutmuyordu, onu sürükleyerek salona çıkardı. Sırtına vurmaya devam etti, olayı gören sinema görevlileri su getirdiler ama bayan suyu bile içecek durumda değildi. İyice morarmıştı nefes alamıyordu. Bu bir boğulma vakasıydı. Kızın arkasına geçti, sırtını göğsüne yasladı, kollarıyla kızı iyice sardı. Sonra ani bir hareketle, kızı göğsünden sıkıp, güçlü hareketle sarstı, bir daha, bir daha, sonunda çok daha güçlü sekilde yaptı. Kızın göğüs kemiklerinden sesler gelmişti ama, çiğerlerinden fırlayan ani hava, nefes borusuna kaçan mısır parçasını dışarı fırlatmasını sağlamıştı. Olmuştu. Kız, muhtemel bir ölümden dönmüştü. Saniyeler içinde, ani karar vererek kızı kurtarmıştı. Eğer, ambulans beklemek hastaneye gitmek gibi bir durum sözkonusu olsaydı, kız kesin ölümle yüzyüze gelecekti.

Kızın boğazındaki parça çıktıktan sonra bir süre daha öksürmeye devam etti, su içti, öksürdü. Rahat nefes alıyordu. Çiğerlerine dolan temiz hava bir anda yüzünün renginin yerine gelmesini sağlamıştı. Bir süre öksürdükten sonra kendine geldi. Ama bitkinliği hala sürüyordu. Kızı dışarı çıkarmayı teklif etmişti. Bu andan sonra filmin bir tadının kalmadığı aşikardı onlar için. Kız kabul etti. Kızın koluna girdi, birlikte dışarı çıktılar. Kısa bir yürüyüşten sonra deniz kenarına varmışlardı. Denizin temiz havası daha çok yaramıştı kıza, vücudu daha hızlı kendine geliyordu. Çektiği her nefeste, hücrelerine yürüyen oksijeni hissediyordu kız. Kesin bir ölümden dönüştü bu. Bir süre sonra kendine tamamen geldikten sonra yaşadıklarını düşündü ve dönüp yanındaki adama baktı. Hayatını kurtaran adamın yüzüne ilk defa böyle dikkatli bakıyordu. O, kızın yüzüne baktı. Kendine baktığını hissetmişti. Gözleri gözlerine takıldı. Kız gülümsedi, o da kıza gülümsemişti. Kız, sessizce elini tuttu. Sonra denizin enginlerine doğru daldılar.

Kız kendine gelmişti. Tanışmışlardı. Kız eve gitmek istediğini söylemişti. Onu eve kadar götürebileceğini teklif ettiğinde kız kabul etmemişti. Kızı evine götürecek dolmuşa kadar birlikte yürüdüler. Kız dolmuşa bindi. Sonra onun telefonunu istedi. Birbirlerinin telefonlarını almışlardı. Kız tekrar görüşmek istediğini söylemişti. O da kabul etti.

Tuhaf bir olay yaşamıştı. Kız dolmuşla evine giderken, o yalnızlık kokan sokaklarına geri dönmüştü. Yürüyüsü sırasında kızı bir süre daha düşündü sonra kızı unuttu. Kendi sorunlarına dalmıştı gene, yoğun düşünceler arasında ayakları onu evine götürmüştü. Evde, derin bir bungunluk havası karşılamıştı onu, zaten eve her gelişinde aynı havayı soluyordu. Hemen duşa girdi, duş müthiş bir rahatlık veriyordu ona. Rahatlamıştı. Duştan çıktıktan sonra telefonunda bir mesaj olduğunu gördü. Mesajı açtı, kızdan geliyor ve ona yaptıkları için teşekkür ediyor, en kısa sürede görüşme isteğini tekrarlamıştı. Karşılık yazmadı, tatlı bir tebessümle karşıladı mesajı. Sonra çayını demledi, kanepesine uzandı, okumakta olduğu kitabını eline aldı, okumaya koyuldu.

Aradan altı yedi ay geçmişti. Kızla çıkmaya başlamışlar, birbirlerine derin bir sevgi ile bağlanmışlardı. Kız onu büyülemişti. Her görüşmelerinden yeni bir yönünü keşfediyor ve ona saygıyla karışık derin aşk duyguları besliyordu. Kızda farklı değildi. Birbirlerini deliler gibi seviyorlardı. Öylesine mutluydular ki, bu mutluluk onu korkuya sevkediyordu. Hayatında hiç bir şey bu kadar yolunda, istediği gibi, düzgün gitmemişti. Bu mutluluğun faturasının ona çok pahalıya malolacağını seziyordu için için. Bu sezi onu korkutuyordu. Ama yaşadığı aşkı tüm canlılığıyla, coşkusuyla yaşıyor, hiç bir şeyi önemsemiyordu. Tek önemli şey sevgilisinin varlığıydı. Onun yanında zaman duruyordu. Sevgilisinin gözlerinde yitip gitmek büyük bir mutluluk deryasına dalmak gibi birşeydi. Hissettiği korkular bile siliniyordu onun yanındayken.

Bu derin aşk sarhoşluğu ikisinide mutluluğa boğuyordu. Taki, o güne kadar. Kız, işten döndüğü bir akşam, üç tinerci yolunu kesmişti. Ondan çantasını istemişlerdi. O vermek istememiş onlarla mücadeleye girmişti. Mücadele sırasında tinercilerden birisi, cebinden çıkardığı tornavidayı serserice savurmuştu. Bu savruluş, tornavidanın kızın boğazına saplanmayla son bulmuştu. Boğazında bu ölümcül acıyı ikinci kez hissediyordu, bu bitkinlik, ciğerlerinin haykırması, hücrelerinin bir bir kıvrılması, gözlerinin kayması. Hissettiği acı ve bitkinlikle çantası elinden kayıp düşmüştü. Tinerciler hiç bir şeye aldırmadan çantayı alıp kaçmış, onu orada öylece bırakmışlardı. Issız sokakta sessiz çığlığını kimse duymamıştı. Taki, bir taksi oradan geçerken onu farkedinceye kadar. Taksici onu alıp hemen hastaneye yetiştirmişti ama, nafile bir şeydi. Kız hastaneye girer girmez ölmüştü. Teni mosmor olmuştu, gözleri kaymış, çenesi düşmüştü.

Sevgilisini arıyordu. Ama cevap alamıyordu. Yüreğine derin bir sızı çökmüştü. Birşeyler olduğunu seziyordu. Neden sonra, ev telefonunu aradı, telefon yanıt vermiyordu. Saatlerce durmadan, bir cep, bir ev telini aradı aradı, deliye döndü, çıkar yol aradı, kendini labirentteki fare gibi hissediyordu. Bir çıkış yol olmalıydı. Neden ondan cevap alamıyordu ki? Mutlaka kötü bir şey olmuştu. Hissediyordu.

Saat gece 3 gibi tekrar ev telefonunu aradı. Telefona sevgilisinin kız kardeşi çıkmıştı. Adamı tanıyordu. Kız konuşmakta zorluk çekiyordu. Daha önce tanışmışlardı kız onu tanıyordu. Adam titrek bir sesle sevgilisini sordu, alacağın yanıttan korkuyordu, ama bilmek zorundaydı. Alacağı yanıtın onu can evinden vuracağını biliyordu. Kız ağlamaklı sesle ablasının öldüğünü ve morgunda yattığı hastaneyi söyledi. Adamın başından aşağıya kaynar sular dökülmüştü, telefon elinden düştü, dizlerinin bağı çözüldü ve dizlerinin üzerine düştü. Bedeni hareket etmek istemiyordu. Bir süre öyle kaldı sonra hemen fırladı, evden çıktı hastaneye gitti, morgda onun yanındaydı. Gözlerinden süzülen yaşlar, kızın morlaşmış, soğuk yüzüne damlıyordu. Kızın yüzünü ellerinin arasına aldı. Yaşlı gözlerle son kez ona baktı, soğuk alnına öpücük kondurdu, tekrar sarıldı. Öylece ne kadar orada kaldığını bilmiyordu. Soğuk morgda o da kendini kaybetmek üzereydi ki görevliler onu çıkardılar.

Bir olay onu hayatına sokmuş, bir olay hayatından söküp alıp götürmüştü. Tanışmalarına sebep olan olay, ayrılmalarına sebep olmuştu.

Hayatın adaletine küfretti. Kahretti. Ama ne yapsa sevgilisini geri getiremezdi ki. Yüreğindeki yangını söndüremezdi ki.

Sevgilisi artık yoktu...


şiiradamı
Share on Google Plus

0 yorum: