Uzamsal Olarak Gerçek Nedir? Sen Gerçek misin?
Gerçeklik kavramı, bir ucundan uzamla sıkı ilintilidir. Uzamsallık bir çok alanda kendine özgü açıklamalara sahip. Fakat; uzamsallık hayatın her alanına kendisini öylesine kodlamış ki; ondan uzak olmak imkansız. Uzay-zaman ilişki uzamla birebir ilintilidir.
Uzamsallık;
1-a. fel. 1. Algılanan nesnelerin temel niteliği.
2. Bir nesnenin uzayda kapladığı yer, vüsat;
2-Özdeğin kapladığı yer büyüklüğü ya da bir şeyin nereye dek vardığı. bk. uzamsal özellik.
3-Yer kaplama; algılanan cisimsel nesnelerin temel niteliği; uzayda yerleşmiş olan ve uzayın bir bölümünü dolduran cisimlerin niteliği. .// Descartes, cisimsel varlığı, düşünen varlık (res cogitans) olan ruhun karşısında, yer kaplayan gerçek (res extensa) olarak belirlemiştir.
4-İnsanı, çevreden belli bir ölçüde ayıran ve içinde yaşam etkinliklerini ve eylemlerini sürdürmesine elverişli, toprak, hava ve sudan oluşan çevre.
5-Gözlem,gözlem simgeleri ya da çizgelerin içinde konum kazandığı üçboyutlu çerçeve. Şeklinde açıklanabilmektedir. Pekiyi; buradan nereye varacağım? Son zamanlarda izlediğim filmlerden en çok kafama takılan bir filmden bahsedeceğim. Filmin adı Suçlu-Criminal. İngiltere-ABD ortak yapımı, yönetmenliğini Ariel Vromen'ın yaptığı; senaryosunu; Douglas Cook, David Weisberg'in yazdığı, Kevin Costner, Gary Oldman, Gal Gadot, Alice Eve, Ryan Reynolds, Tommy Lee Jones, Scott Adkins, Amaury Nolasco, Antje Traue, Jordi Mollà, Emmanuel Imani'nin rol aldığı
2016 yapımı bir film. Filmde; ölü bir CIA ajanının anılarının ve becerilerinin aktarıldığı bir mahkumun (Kevin Costner), büyük çaplı bir faciayı önlemesi anlatılıyor. Şimdi; "alıştık artık ABD sinemasının kendi kahramanlarını yarattığı filmlerden birisi daha!" dediğinizi duyar gibi oluyorum. Evet; bir bakıma öyle ama benim dikkat çekeceğim konu daha başka. Filmin görünen yüzünde bir kahraman yaratılıyor; diğer yüzüne baktığınızda aslında senaryonun can damarını oluşturan konu gözünüze çarpıyor. Bir insanın beyninin elektrik haritası çıkarılıp, başka bir insanın beynine aktarılması, işleniyor.
Yüzeysel bakıldığında basit, sıradan bir film gibi görülüyor. Fakat, detaylara inince aslında filmin içinde gizlenmiş unsurlar tek tek ortaya çıkıyor. En başta, filmin kötü karakteri olan Xavier Heimdahl (Zavyer Haymdal) geliyor. Size de bir şeyler çağrıştırmadı mı? Xavier, başka bir filmde kötülükle savaşan bir karakter; Heimdahl, İskandinav mitolojisinde tanrıların ve Midgard ile Asgard arasındaki Bifrost köprüsünün bekçisiliğini yapan Heimdallr karakterini çağrıştımıyor mu sizcede? Dahası; wikipediada, Heimdallr hakkında şöyle yazıyor: "Gözlerinin dünyanın öbür ucunu görebilecek kadar keskin, kulaklarının bir çimin büyüdüğünü duyabilecek kadar hassas olduğu söylenir. Aynı zamanda Odin'in elit askerleri olan Einherjarları yetiştirir. Kıyamet günü Loki ile dövüşecektir, bu savaşta kimse galip çıkmayacak ikisi de ölecektir.
Bu rivayetlerin yanı sıra Heimdallr sadece dünya ile kalmayıp bütün evreni gözetleyecek hassas yetilere sahiptir. Heimdallr, Asgard'daki bifrost köprüsünün hem koruyucusu, hem geçit kapısını açıp kapayan bir bekçidir. Heimdallr'a Odin'in ondan korkup korkmadığının sorulduğu rivayetler arasında geçmektedir." Filmdeki karakterler neredeyse örtüşen ama görev anlamında tam zıt kutuplara oturan karakterler. Mitilojik Heimdallr, koruma, gözetme görevindeyken, filmdeki Heimdahl, dünyanın politik, sosyolojik açıdan değiştirilip, kendi düşünce sisteminin uygulanmasını istiyor. Diğer yandan, film hakkında bir şeyler ararken ilginç bir şeyle daha karşılaştım. Mats Heimdahl. Bilgisayar ve iletişim sistemleri üzerine uzman birisi. Ne alaka diyecek olabilirsiniz ama filmde bir gönderme olduğu kanısındayım. Zira kötü karakter, bazı noktalarda gerçek hayattaki bu kişiyle benzeş gibime geldi. Filmin oturtulduğu temel konuya gelirsek; beyin nöronlarının haritasının çıkartılıp, başka bir insanın beynine nakledilmesi. Fizyolojik beynin aktarılmasının imkansız olduğu anlaşıldı. Şimdilerde bir hayal gibi gelse de beyin nöronlarının aktarımı söz konusu. Bilim camiasında bu tür bir gelişme okumadım ama yapılan filmler, bizlere ufak ip uçları veriyor kanısındayım. Zira, 2015 yapımı SELF LESS filmi de aynı konu üzerine yoğunlaşıyor. Bu filmde de zengin bir işadamı, kendi beyin nöronlarını bir başkasına aktartıyor.
Aslında benim kafama takılan şey, bunların tamamen dışında; ötesinde. Bir insanın beyni ya da hafızası, nöron haritası artık ne derseniz; kendi düşündüğü, yaşadığı, yaşamadığı, hayalleri, hayal kırıklıkları, aklınıza bir insanla ilgili gelebilecek her şey. Bütün bizi biz yapan şeyler, tümleşik olarak beyin nöronlarınan öte bir şey değil. Ruh olgusundan tutunda, fiziksel aktivitelerimizin tümü, nöronlar toplamından öteye gitmiyor. Yani, bugün yolda yürürken düşmeniz ile rüyanızda bir apartmanın tepesinden atlamanız arasındaki fark nedir? Gerçek olan, nedir? Gerçekliği sonuçlar mı belirler?
Bugün birisiyle seviştiniz, yarın bugünkü sevişmeniz nöron izlerinde yerini alacak; aynı günün gecesinde rüyanızla başka birisiyle seviştiğinizi gördünüz, uyandığınızda bu da nöronlarda iz olarak kalacak. Peki; gerçek olan mı rüya, rüya mı gerçek? Ya da şöyle düşünün; bu yaşanmışlılarınız, nöron haritanız sayesinde başka bir insanın beynine aktarılıyor. Yaşanmışlıklar sizin yaşanmışlıklarınız ama beden farklı. Bu bedende sizin yaşanmışlıklarınız anlamı nedir? Ya da sizin bütün karakter yapınız, prensipleriniz, yaşanmışlıklarıız yeni bedenin beynine aktarıldı, bu bedende sizin gerçekliğiniz hangi adılla betimlenebilir?
Birisine aşıksınız, beyninizin nöronları, hafızanız, anılarınız ne derseniz artık, başka bir insana geçtiğinde aynı aşk olarak kalacak mı? Aktarım yapılan kişi sizin gibi düşünüp, hissedip, aşkınızı devam ettirecek mi? Gerçekliğinizin yeni bedeni, onların yaşanmışlıklarını sahiplenip, olduğu gibi mi devam ettirecek, yoksa sizin beyninizdekileri sadece veri parçacıkları olarak kabul edip, hafızasınız derinlerine mi atacak? Gerçekliğin uzay-zamanda kapladığı yer kadar olduğunu düşünürsek, bedenimiz gerçekliğin dışına itildiğinde, yaşanmışlıklarımızı verileri başka bir gerçekliğin içine girmesinin anlamı nedir?
Bireysel düzlemde düşünüldüğünde, böyle bir aktarımın, fizikselliği su götürür bir şey. Sizin zihnini başka bedende varolurken, aşık olduğunuz kişinin bu yeni bedene yaklaşımı sanırım çok tepkili olacaktır. Hiçbir şey olmasa da büyük bir yadsıma yaşanacaktır. Genel düzlemde bakıldığında böyle bir gelişme ucu bucağı olmayan bir kapı aralayacaktır insanlığa. Düşünsenize; asrın dehası Einstein'ın beyin haritası yaşayan birisine aktarılıyor. O öldüğünde bir başkasına. Bu aktarım biteviye devam ettiriliyor ve bu eşsiz beyin sonsuzluğa doğru yol alıyor. Bu sonsuzlukta o beynin neler yapabileceğini hayal edebiliyor musunuz? Böyle bir gelişme insanlık için iyi/kötü anlamda çok fazla açılımlar getirecektir şüphesiz. Fakat; "Tanrı hata yaparsa, yaratılmışlığın sonu gelir!" önermesinin uç noktasını oluşturabilir insanoğlu. Dogmatik tanrı inancının, vücut bulmuş hali Tanrı kavramını yeniden tanımlamaya yol açabilir. Zira, bedensez sonsuzluk mümkün olmasa da zihinsel sonsuzluk yakalanmış olur. Kaldı ki; insanlık için önemli olan, zihinsez ölümsüzlüğün sağlanmasıdır. Eşsiz beyinlerin milyonlarca yıl insanlığın hizmetinde olduğunu hayal edin. İyi mi olur kötü mü? O tamamen insanoğluna bağlı bir durum. Tanrı insanlığın arasına inmiş demektir. Mehmet Koç (şiiradamı)
About author: siiradami
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder