elleri kirli, yüzleri kirli çocuklar tanıdım şehir sanayisinde, tamirci yanında soğuk demircide, kaportacıda, karosercide Egsozcuda, marangozda, matbaada yırtık pabuçlarına dolarken kar suyu yüzlerinde doğum sancısı gibi gülümsemeleri delik ceplerine doldurulmuş yaşamları vardı. sofraya konan çorbada tuzları, her lokmada alın terleri, bir de bilgelikleri mevsimine göre oynanan oyunlarda varsın uçurtması olmasındı kız kardeşinin yeni mintanı vardı ya Annesinin yeni yazması ne hoş olmuştu eskisinde bin yama pare pare yüreği gibi
ağırdı sanayi çocuğu olmak, çalışmak dükkanı süpürmek, toz kaldırmamak müşteriye çay getirmek, tabure çekmek sabah uykularını yastık kılıfına tıkıp kırpık gözlerle, gecenin sarhoşu yollara düşmek varoşun çocukları, kentin avmleri gibi yürek taşır ağlamayı bilmez, ayıptır, adama yakışmaz küçük bedenlerinde bir devdir onlar hata yapmaya görsün, ustanın şamarı ensede şimşek çakar, yer yerinden oynar yine de en büyük mutluluktu o ustadan üç beş kuruş tayin paras haftalığı almak
kirli çocuklar tanıdım yürekleri par-ı pak o kirli yüzler vatanın yarınlarını aydınlatacak...şiiradamı
öldüğümü anımsıyorum bir sokak çatışmasında sloganlar dökülürken ağzımdan faşist bir kurşun parçalamıştı ciğerlerimi senin acıttığın kadar acıtmadı canımı ama kesti hayatla bütün bağlarımı
öldüğümü anımsıyorum bir sokak arasında resmiyeti gizli resmi kıyafetli militanlarca özgürlüğe giden yolda özgür adımlar adına yüreklerimizi cesurca koyduğumuzda ortaya bir sen, bir kurşun içimde hissettiğin ince sızım...şiiradamı
sonuncuydu bu ilk olan habersiz birbirinden suskun kuşlar tünedi bulutlar tümden küstü sokaklara vurduk yüklemleri harf harf bir yoksulluktu açtık ama aşıktıkta tüm sefiliğiyle yaşadık kötü kokarak seviştik seviştikçe durulaştık başka bir kavgaydı bu insan olarak insan yaratmak sonra avuçlarımız terledi fırtınalar gizlenmişti içlerine kent bizi safra sanıyordu okuduğumuz romanların hiçbir karakteri biz değildik kimsesizliğe öykündük kimsesizleri anlamak adına canımızı yaktık van'ımızda yananlar için gözyaşlarımız bir aktı sırılsıklam olduk ihanetin vahasında
uç şimdi kuşum, özgürlüğün sinesi seni bekliyor üç kırık kalem, gidişine coşkulu yaslar döşeniyor...şiiradamı
bir şey söyleme, öylece dur yanımda gitmek zor değil, zorunda değilsin karanlığımda kaybolmaya terketme acımı anlatacak cümle yok dilimde susalım birlikte ve sessizliğimize dalalım kurudukça dudaklarımız şarapla ıslatalım bitmesin bizsizliğin hazin şarkısı tam güneş doğarken sevişelim son kez buluşsun çıplaklıkta tenlerimiz sonra... sonra çek hançerini ve sök yüreğimi kapıya aldanma gıcırtısı sana ağlayışı değildir usulca arala, adımlayarak çık dışarıya ben suskunluğuna bulanmış halde kalayım
masallar artık mutlu bitmiyor be sevgili tavşanın deliğinde militan acılar dolanıyor...şiiradamı
boşalttığım kaçıncı bira bilmiyorum yalnızım sanıyordum meğerse değilmişim etrafımda sayısız boş şişe ve ben gecenin hazin yolculuğundan çıkmışız, mahmuruz. Bir kahve olsa diyoruz boşluklarımızla onlar gibi benim de içim bomboş sanki gözlerim yanıyor, dilim pörsümüş bir et parçası darmadağın saçlarımla aynalar bile ürkmekte dağınık yataktan ayaklarım yere değiyor sigaram dudaklarımla ateşli öpüşlerde bir derin nefes alıyorum, dumanda boğuluyorum pencereden görünen manzara iğrenç ne bu her yerde mutlu insanlar dolaşıyor belediyeler de işini yapmıyor artık yasallaşmış mutsuzluğa rahmen mutluluk asın o suratları bulduğunuz boş meydanlara giydiğiniz tek pardesünüz yalnızlığınız olsun.
insanlık bensem, ben mutsuzsam varlığınızla sizin mutluluğa hakkınız yok çaldığınız mutluluğumla...şiiradamı
çirkinleştiğim her kavgadan sonra öpüşlerinle güzelleştirirdin sonra fütursuz bir yağmur başlardı bulutlar mıydı, gözlerim miydi yağmurun müsebbibi, bilemedim damlalar düşer, biz el ele yürürdük sabahı geceye kadar tatlandırır keyifle içerdik, kendimizden geçerdik.
toplumcu bir aşktı bizimkisi topyekün kendimiz gibi sevdik diğerlerini diğerleri oldu en masum sevdalılığımız ve diğer türlü sevişirdik seninle kimsenin bilmediği karanlık akşamlarda birileri kan kusarken sloganlarımız susardı bir yerimizden yara alırdık yar uğruna yar hangimizdik, sen mi, ben mi, halkımız mı? ...şiiradamı
trenler vardı oysa iç dünyamıza yol alan kaçırdığımız istasyonlarda molalayan bir düş boyu uzağındaydık birbirimizin kendi yazarını arayan hikayelerimizin
kışlık kıran fırtınalar geçirdik tren camında unutulmuş çocukluğumuzda renkli özlemlerden yapılmıştı kolyelerimiz kuşlara inat uçmaya zorlardık kendimizi anlaşılmak gibi bir derdimiz olmazdı hep döndüğümüz unutulmuş çocukluklarımızda kaç ülke geçerdik hasada durmuş hazanlarda karma karışık karabasanları dağıtırdık bir kahraman edasıyla sabahlara çıkardık
iç dünyamızın kara trenlerinde seyr-ü seferimiz kendimizden mütevellid naif düşlerimiz...şiiradam
Yayınlarımızdan mail yoluyla haberdar olmak isterseniz aşağıdaki kutuya mail adresinizi yazıp Submit tuşuna tıklayın
Abone Olun
mail doğrulama gerektirmektedir. Kaydol tuşuna tıkladıktan sonra mailinize onay maili gelecektir, mail içindeki doğrulama linkine tıklamanız yeterli olacaktır.
0 yorum:
Yorum Gönder