Şiir Üstüne Ahkâm

Şiir üzerine pek çok şey yazıldı, çizildi. Bunlardan benim için önemli olan bir yazıyı paylaşacağım. Hayatında hiç şiir yazmadım diyecek insan sanıyorum iki elin parmaklarını geçmeyecektir. Kalemi kağıdı alıp alt alta yazılan satırların toplamı şiir olabilir mi? Şiir, susadığımız zaman, eğilip içebileceğimiz mahalle çeşmesi ya da bir sebil gibi kullanılabilecek bir şey mi? Bir alt yapı, bir bilgi birikimi, yoğun bir sözcük dağarcığı dahası, derin bir toplumsal algıya sahip olmak gerekmez mi? Şiir yazmak kolay bir şey mi? Bu noktada, sevgili Turgay Fişekçi'nin Haziran-1999 tarihli PAPİRÜS dergisinde kaleme aldığı bir yazıyı aktaracağım. Turgay Fişekçi yalın bir dille bir okyanusu sermiş satırlarına.

İnsanlarımızın şiir diye anladıkları şeyin daha çok "manzume" ya da bir iç dökmenin ötesine geçemediği ortada. İç dökmek için de şiir yazılabilir ama bir yazılı metnin şiir olabilmesi çoğu zaman yeryüzündeki büyük tansıklardan birinin gerçekleşmesi gibidir. Şiir yazmak zor bir şeydir. Önce bunun kavranabilmesi gerekir. Kolay bir uğraş olarak görüldüğü sürece yazılanların şiir katına ulaşabilmesi çok güç. Şiir bir hayat ister. Ülkemizde şiir yazdığını sananların kaçının hayatını şiire verdiklerine bakmak gerekir. Böyle bir ölçüt oranı çok düşürecektir. Ardından da şiire adanan hayatın ortaya çıkardığı ürünlere bakmak gerekir. Bunların içinde Türk ve dünya şiirine katkı yapan, yeni anlatım olanakları yeni duyarlılıklar, yeni yaratı evrenleri ortaya koyabilen ürünler var mı ona bakmak gerekir. Bunlar olmadan, "Ben şiir yazıyorum", diyen şiir heveslilerini şair saymak olanaksızdır. Bunca çok şiir heveslisinin olması ne yazık, bugünkü şiir ortamımız için olumlu gelişmeler sağlayacak bir gizilgüç doğuramamaktadır. Çünkü en başta bu hevesliler, kendileri şiir yazdıklarından olsa gerek, geçmişin ve bugünün şiirini yani ustalarını okumak, daha da ötesinde incelemek gereği duymamaktadırlar. Yazıyor olmaları onlara yetiyor. Oysa şiir yazmak için önce şiirin ne olduğunu anlayabilmek bunun için de ustaları okumak gerekir. Son otuz yılımızın en önemli şiir kitaplarından Oktay Rifat'ın "yeni şiirleri"nin bugüne dek toplam satışı beşbin kadardır. Oysa son otuz yılda en az yirmi bin kişi bir şiir kitabı yayımlamak için dosyasıyla yarışmalara başvurmuştur.

Şiirin nasıl yazıldığı her şairin kendi bileceği iştir. Her şair farklı gereçlerden yararlanarak şiir yazabilir. Her hayatın da yazacağı farklı bir şiir vardır. Ne ki şair, bu kendisindeki farklı yanı bulup ortaya çıkarabilen, dahası bundan şiir üretebilen kişidir. Bunu anlayabilmek derin bir kültür ve duyarlığın birleşmesiyle olabilir ancak. Ortalama eğitim düzeyi üç yıl olan bu ülkede bunca çok şairim diye dolaşan insanın olması ancak kendini ve şiirin ne olduğunu bilmemekle açıklanabilir. Çok başka konularda olduğu gibi şiirde de kendini yeterince bilmeyen bir toplumuz.

Şiirin kimi ortak ilkeleri olsa da bunlar bir şiir yazarını şair yapmaya yetmez. Her şair kendine özgü yeni yöntemler, yollar bulacaktır. Benim başkaları için önerim olamaz, Nasıl şiir yazdığım ise ortada duruyor. Dileyen okur, üstünde düşünür. - T.F. 

Evet, sevgili Turgay Fişekçi'nin kaleminden dökülen bu güzel eleştiride, her okuduğumda farklı şeyler bulmuşumdur. Beni daha iyiyi aramaya itmiş, başucu yazılarımdan birisidir. Yazıda anlatıldığı gibi, bende kendi yolumda, kendi şiir efsanemi yazmak için sürekli okuyor, araştırıyor ve yazmaya çabalıyorum. Ne kadar başarılı olduğumu zaman onaylayacak ya da onaylamayacaktır.

Gerçek olan şu var ki, her kalemi eline alıp, birşeyler karalayanların kendilerine "şair" yaftasını yapıştırmaları, dünya düzleminde Türk şiirine katkı değil yıpratı getirdiği kanısındayım. Zira, okuma düzeyi çok düşük olan ülkemizde, okumadan şiir yazmaya kalkışan, dahası, hiç okumayan şairler olarak kendilerini ortaya atan kişiler, büyük bir erezyonun müsebbibi oluyorlar.

Her şiir, şairinin göz yaşlarıdır...şiiradamı
Share on Google Plus

0 yorum: