Karanlıktan Çıkan...(Korku Hikayesi)


Karanlıktan gelen
ölümlerle besleniyordu.


       İkinci kattaki dairesinin penceresinden gelen tuhaf sesle uyandı Pınar. Gözlerinden uykunun uyuşukluğunu atmak ve karanlıkta daha rahat görebilmek adına gözlerini ovuşturarak pencereye doğru baktı. Pencerede yıldızlarla bezenmiş gökyüzü dışında birşey görünmüyordu. Yataktan doğruldu, pencereye doğru yöneldi. Pencerenin önüne geldi, dışarıyı kaplayan karanlığı tuhaf, şaşkın bakışlarla gözden geçirdi. Sokakta kimse yoktu. Penceresinden gelen sese bir anlam veremedi sırtını döndü yatağa yöneldi. Tam o sırada, pencerede tuhaf bir karaltı belirdi. Sırtı pencereye dönük Pınar karaltıyı farketmemişti. Pencere sessizce açıldı, karaltı içeriye hayalet gibi süzüldü. Pencere açılınca içeriye dolan gecenin serin havası, tenine değdiği anda arkasını dönen Pınar; karaltıyı farketmişti ama çok geçti. Çığlık bile atamadan keskin, kalın, parlak bir bıçak boğazına saplanmıştı. Bıçak saplanır saplanmaz boğazından su gibi kan akmaya başlamış ve tuhaf hırıltılar çıkararak yere yığılmıştı.

       Yaşam keşmekeşi ve insan heyhulasından oluşan koca kent, Pınar'ın yokluğunu hissetmedi bile. Gecenin karanlığından çıkıp gelen bir karaltı Pınar'ı alıp götürmüştü. Kent, günlük yaşamına devam ediyordu. Bir insanın ölümü ancak yakın çevresindeki bir kaç kişiyi etkilemişti. Bilinmeyen bir şey vardı; karanlıktan çıkan bu karaltı sadece Pınar'ın ölümüyle yetinecek miydi?

       Seren 26 yaşında alımlı, güzel ve şuh hareketleriyle erkeklerin yüreğini hoplatan bir kızdı. O'da Pınar gibi yalnız yaşıyordu. Kentin bilindik sokaklarını oluşturan binalardan birisinin dairesinde kafasına göre yaşamanın tadını çıkarıyordu. Öyle pek, toplumsal kural, etik, gelenek takmayan bir kızdı ve hayatı yaşayabildiği kadar coşkusuyla yaşamayı seven yapıya sahipti. O akşam bir arkadaş evinde toplanıp eğlenmişlerdi; Seren bir dünya olmuş kafasıyla, evine nasıl geldiğini bile hatırlamıyordu. Saat sabaha göz kırpıyordu ama Seren daha yeni yatağa giriyordu. Zorla soyunmuş yatmaya hazırlanırken, yatak odasının loş bir köşesinde duran tuhaf karaltıyı farketti. Anlamaya çalışan gözlerle baktı, anlayamayınca yaklaşmaya başladı. Tuhaf, kukuletalı bir pelerini andırıyordu. Kukuletanın içinin karanlıkta boş mu dolumu olduğu görülmüyordu. Yaklaştı, yaklaştı, elini uzattı. Tam o sırada havada vızıldayarak gelen bir bıçak eline saplandı. Seren acıyla ve korkuyla çığlık attı ve arkaya doğru düştü. Karaltı bulunduğu köşeden çıkıp yere düşen Seren'e doğru ilerledi. Yüzü hala görünmüyordu, bıçağı tutan eli havaya kalktığında, ellerinde siyah eldiven olduğu görülüyordu ama Seren bunu farkedecek durumda değildi zira, kalkan ve gecenin karanlığında hafifçe parlayan keskin büyük bıçak onun bedenine inmek üzereydi. Bir çığlık daha attı. Sonra bıçak, gırtlağına buz gibi bir his vererek saplanıp sıcak kanını akıtmaya başladı. Gırtlağına giren bıçak yüzünden sesi bir anda kesilmiş tuhaf hırıltılara dönüşmüştü. Boğazından kanlar akarken, karaltı bütün ağırlığıyla üzerindeydi. Seren'in seğirmelerle sarsılan bedeninden canının çıkmasını bekliyordu. Seren hareketsiz kalıncaya kadar öylece bekledi. Sonra, karanlığın içinde, geldiği gibi kaybolup gitti.

       Önce Pınar, sonra Seren vahşice bir cinayete kurban gitmişti. Ama kimse, bir seri katilin varlığından bahsetmiyordu. Sıradan iki soygun cinayeti gibi görünüyordu olay. Kent rutin yaşam çizgisinde sakince ilerliyordu. Herkes hep bir gün sonrasında ne yapacaklarını kararlaştırıyor o anı yaşıyorlardı. Karanlık, içinde taşıdığı karaltıyı, kentin sokaklarına çöker çökmez ortalığa salıyordu. Her köşe bir ölüm kapanı gibiydi, her yerde sidik kokusuna karışan bir ölüm kokusu vardı ama bunu kimse farketmiyordu.

       Karaltı, eğlence merkezlerinin, barların bolca olduğu, gecenin geç saatinde cinlerin bile uğramadığı sokakları mesken tutmaya başlamıştı. Barlardan çıkan sarhoş insanlar önünden defile yaparcasına geçip gidiyor, hiç bir göz onun varlığına şahitlik edemiyordu. Sokakta ses soluk kesilmiş, ortalık karaltıya kalmıştı ki, bir bardan oldukça sarhoş kafayla bir kız ve bir oğlan çıkmış ona doğru geliyorlardı. Karaltı kendini karanlığa çekti. İki sarhoş önüne gelmişlerdi ve birden hamlesini yaptı. İkisini birden güçlü kollarıyla tutup karanlığın içine çekmişti. Sarhoş insanlarsa, şaşkınlık ve sarhoşluğun etkisiyle hiç seslerini çıkaramamışlardı. Kalın, parlak ve keskin bıçak sırayla ikisininde gırtlağına serinliğini bırakıp sıcak kanlarını karanlığa akıtmıştı. Karaltı, ikisininde üzerinde oturuyordu. Onların aciz bedenlerindeki seyrime, kasılma ve ölüm devinimleri son buluncaya kadar öylece bekledi. Sanki, ölen her insan onun yaşaması için ölümüyle ona birşeyler katıyordu.

       Öldürdüğü her insandan sonra o biraz daha güçlü hissediyordu kendini. Karanlığın oğlu karaltı, insan kanının sıcaklığında yıkıyordu varlığını. İki kişinin öldüğüne kanaat getirdikten sonra onları kuytu köşede bırakıp gecenin yalnız sokaklarında gezinmeye başladı. Yeni bir kurban istiyordu. Daha çok güçlenme arzusu bütün bedeninde patlamıştı sanki. Gezdiği boş sokaklarda, öldürecek birisini bulamayışına sinirleniyordu ki, bulunduğu sokağın az ilerisinde, bir çöp konteynerının yanına sızmış birisini gördü. Kirli, pasaklı, saçı sakalı birbirine karışmış, yırtık pırtık kıyafetlerinden bir evsiz olduğu anlaşılan adamı şöyle bir süzdü. Yerde yatan adam, karaltının varlığından habersizdi, sızmıştı ve  kucağında bir şarap şişesi vardı. Karaltı uzandı, şarap şişesini aldı, içinde hala vardı. Şişeyi karanlık suratını gizleyen kukeletanın içine doğru soktu, dikti, koca bir yudum aldı. Sonra şişeyi bir kenara fırlatıp, yerde yatan adamın üzerine oturdu. Adam hala farkında değildi. İyiden iyiye ölüm uykusuna sızmış gibiydi. Sağ elinde parıltılı, kalın, keskin bıçak belirdi. Bu sefer hızla değil yavaş hareketlerle bıçağı kurbanına yaklaştırdı ve sivri uçunu yerde yatan adamın gırtlağına dayadı. Sonra yavaş yavaş bastırmaya başladı. Uçu, adamın gırtlağına girdikçe kan sızmaya başlamıştı ki, sarhoş adam bunu bile farkedemiyordu sarhoşluğuyla, Sonunda bıçak adamın ensesinden çıkana kadar sapladı bıçağı adamın boğazına. Adam, uykusunda, boğazındaki kesikten sızan kanla, çok çabuk ve kolayca can vermişti. Bu ölüm, karaltının daha çok hoşuna gitmiş gibiydi. Adamın öldüğünü anladıktan sonra kalktı üzerinden ve gecenin karanlığında kayboldu....

(devamı Bölüm 2 )
17/01/12--şiiradamı
Share on Google Plus

1 yorum:

dradevil dedi ki...

yazmak istiyor insan, okunmadığında zamanla yılıyor , gün geçiyor tekrar dürtüyor birşey, alıyorsun ilhamı karşına , tamam uleyn diyorsun yazıyorum işte . seninde bu hislere yakın birşeyler hissettiğini düşündüm kolay gelsin :) http://dradevil.blogspot.com/